Hoşgeldiniz

Tüm özelliklerimizi kullanmak için şimdi bize katılın. Kayıt olduktan ve giriş yaptıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara cevaplar gönderebilir, üyelerinize itibar verebilir, kendi özel mesajlaşma sisteminizi alabilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Aynı zamanda ücretsiz stickerimizden de faydalanabilirsiniz.

Radar Anıları...

karapale

Kayıtlı Üye
Katılım
26 Ağu 2009
Mesajlar
1,182
Yaş
41
Ülkemizde “ehliyet” sahibi olup da RADAR’a enselenmeyen kaç şoför var ACABA..??
Bu yazı, “RADAR’a enselenen şoförlere, polislere ve amatör telsizcilere ithaf edilmiş olup, hayırlısı neyse o olsundur.

The Anılardan Birincisi….

Kaç yılıydı tam olarak hatırlayamıyorum… 1980 olabilir. Günlerden birgün, iş ortağım, meslektaşım Nebil Ergun ile Ankara Kavaklıdere, Kuğulupark köşesindeki büromuzdan çıkıp, Ulus, Opera mevkiindeki İller Bankası’na “imar planı” teslim etmek üzere benim (rahmetli) motosiklete bindik. Ben önde motosikleti kullanıyorum, Nebil arkada, elinde proje paftaları, dosyalar… Her ikimizin kafasında motosiklet miğferleri…. Kavaklıdere’den Ulus’a doğru tıngır mıngır iniyoruz….


ABD Büyükelçiliğinin önüne geldik… ZORT diye durdurdular. Trafik polisi kardeşimiz yanımıza geldi ve “evrak” istedi. Nebil, elindeki proje paftalarını ve raporları “evrak” diye vermeyi denediyse de polis kardeşimiz “ehliyet-ruhsat” istemekte israrlı oldu. Bunun üzerine ehliyeti ve ruhsatı verdim… sonra sordum: “Nedir bizim hatamız..? Neden durdurdunuz..?”

Trafik polisi kardeşimiz aynen aşağıdaki gibi cevap verdi:



“…Şehir içinde 50 kilometre hızla gitmeniz gerekirken 56 kilometre hızla gittiğiniz tesbit edildi… Bekleyin, sizi mahkemeye çıkartacağız.”

“WAY BE” dedim… “Artık mahkemeye filan çıkıyoruz..” Sonra sordum… “Peki nasıl anladınız bizim saatte 56 kilometre hızla gittiğimizi…?”

Polis kardeşimiz cevap verdi…. “RADARA YAKALANDINIZ…! “

Böylece yaklaşık çeyrek yüzyıl once RADAR bey kardeşimizle tanışmış olduk… !



Sonra bizi Çankırı Caddesi’ndeki Trafik Mahkemesi’ne götürdüler. Hakim bizi (yani hız sınırını aşan sürücüleri) 5 kişilik gruplar halinde duruşmaya aldı, hepimize ikişer dakikalık otomatik bir yargılama süreci uyguladı ve ceza kesti.. Elimizde proje paftaları, koltuk altında motosiklet miğferleri, ceza kararını duyduk, sonra projeleri teslim etmek üzere tekrar motosiklete binerek uzaklaştık.

The Anılardan İkincisi….

Aradan zaman geçti… Türkiye’de RADAR kontrol uygulamaları yaygınlaştı. Necip Türk Milleti karayollarında araba kullanıp her yıl binlerce kaza yaparken trafik polisi tarafından durdurulup ceza verir oldu. Bu arada bizler de malum “telsizciyiz” iyi kötü elektronikten anlıyoruz… “Ne yapalım… Ne yapalım diye düşünürken aklımıza polisin telsiz frekanslarını dinlemek geldi. Öyle ya, hızlı giden araç önce radar tarafından izleniyor, plaka numarası tesbit ediliyor ve örneğin 3 kilometre ötedeki “çevirme” noktasına telsizle bildiriliyor. Çevirme noktasındaki polis kardeşimiz de yolun ortasında duruyor, telsizden gelen plaka numaralarına göre “…sen geç…” “sen kenara çek…” demeye başlıyor.



Bizim dernekteki hemen tüm üyelerin arabalarına birer VHF/UHF telsiz alıcısı tesisatı çektik. Arabaların çakmak fişlerinden kablolar döşedik, el telsizlerini takabileceğimiz kancalar, kutular koyduk, şoför koltuğunda oturanın sol kulağına denk gelecek şekilde (sol taraf kapılarının ortasındaki direğe) küçük hoparlörler monte ettik… Bu arada sabit anteni olmayan arabalar için mıknatıslı VHF anteni icat ettik. (…Bu antenlerden yaklaşık 30 tane imal edip isteyen üyelere dağıttığımı hatırlıyorum…) http://www.antrak.org.tr/gazete/042002/ahmet.htm adresinden bakıp görebilirsiniz.



Derken bir de baktık ki, bizim dernek üyeleri artık uzun yolda araba kullanırken Radar bey kardeşimize yakalanmıyor. NEDEN..? Çünkü biniyorsun arabaya, yola çıkmadan once polis frekanslarını, özellikle “yakın kanal” olarak bilinen “simplex” frekansları telsize veriyorsun, sen gidiyorsun, telsiz kardeşimiz bu frekansları taramaya başlıyor. (Günün moda deyimi ile “scan” etmeye başlıyor..) Derken efendim, telsiz kardeşimiz, “squelch” kardeşimizi tetikleyen bir sinyal alıyor ve sol kulağına yakın monte ettiğin hoparlörden Radar bey kardeşimizi kullanan polis kardeşimizin anonsu duyuluyor… “06 Lüleburgaz Zonguldak 665…. Aşırı hız… 123 kilometre…” AHA yine RADAR var…!



Radar bey kardeşimiz yaklaşık 3 kilometre öteden ölçüm yapabiliyor ama bizim otolardaki telsizler de en az 10 kilometre öteden bu telsiz anonslarını alabiliyor.


Sonuç olarak bu bir “Elektronik Savaş” ve bu savaşı biz kazanıyoruz. J



The Anılardan Üçüncüsü ….

Aradan yine zaman geçti… Türkiye’de RADAR donanımlı hız kontrol sistemleri giderek çeşitlendi ve son teknolojiler kullanılır oldu. Vaktiyle klasik radar sinyallerinden ibaret olan sistemler, kırmızı ötesi sistemlere, laser tabancalarına dönüştü. Bu arada trafik polisi kardeşlerimizin de yoğun bir eğitimden geçti, deneyim kazandı. Kontrol noktalarının sayıca çok arttığı bir döneme girildi. Emniyet teşkilatı teknoloji açısından “vites değiştirdi..”



Peki biz ne yaptık…?! Malum ya, bu bir Elektronik Savaş ve bu savaşı biz kazanıyoruz…!



Radar donanımlı trafik kontrol noktaları ile cezayı kesen çevirme istasyonları arasındaki “simplex” telsiz trafiğini izlemeye devam ettik. Bunun yeterli olmadığını görünce de, “Radar Detector” olarak bilinen elektronik cihazlardan getirip arabalarımıza takmaya başladık. Benim ABD’den getirttiğim cihaz, üç değişik radar sinyalini tarıyordu… Eski model bir radar sinyali duyduğunda “Cak Cak Cak” diye bağırmaya başlıyor, kırmızı ötesi sinyal aldığında “Cuk Cuk Cuk” diye bağırıyor, laser sinyali alınca da “Cik Cik Cik” diye bağırıyor. Radar donanımlı kontrol noktasına yaklaşırken “Cak Cak … Cik Cik…” sesleri hızlanıyor ve kuvvetleniyor. Sen de şoför olarak durumu önceden anlayıp gereken önlemleri alıyorsun.



Hatta ismi lazım değil bir amatör arkadaşımız, Ankara-Samsun, Ankara-İstanbul, Ankara-İzmir ve Ankara-Antalya karayollarında tesbit ettiği “yakın kanal” polis telsiz frekanslarını liste halinde bize dağıtmıştı da “scan” derdinden kurtulmuştuk…. Sivrihisar’dan geçerken şu frekans…. Denizli’den çıkarken bu frekans şeklindeki listeyi kullanıyorduk, iş bitiyordu.



Hatta, hatta…. Ismi lazım değil bir başka amatör arkadaşımız, radar donanımlı kontrol istasyonlarının yerlerini GPS kullanarak tesbit etmişti de bize tam bir liste dağıtmıştı… “Ankara’dan çıkarken Şaşmaz Sanayi girişinden 8 kilometre sonra sağda lacivert sivil oto… Dinar’a 15 kilometre kala rampanın ucunda beyaz sivil Renault” gibi detaylar veriyordu….



Malum ya, bu bir Elektronik Savaş ve bu savaşı biz kazanıyoruz…!



Günlerden bir gün Ankara’dan eşimle birlikte arabaya bindik, Bodrum tarafına gideceğiz. Sabah saat 06:00’da yola çıktık. Arabanın genel durumunu özetlemek gerekirse, tavanda mıknatıslı anten, şoför kapısına monte edilmiş VHF/UHF telsiz cihazı, sol direkte küçük hoparlör, bu arada tesadüfen toslayacağımız amatör istasyonlarla QSO için yaka mikrofonu, çakmak fişinden üçlü fiş yapılmış, biri telsizi, diğeri “Radar Detector” kardeşimizi besliyor, “Radar Detector” arabanın ön camına vantuzlu ayaklarla monte edilmiş…. Bu arada bir taraftan da FM radyo çalıyor, müzik dinliyoruz… İyi mi..?!



Yaklaşık 100 kilometre kadar gittik, “Cak Cak Cak…. Cik Cik Cik” sesleri başladı. Trafik Polisi kanallarında da epeyce görüşme var… “34 Urfa 876 aşırı hız yapıyor…” “35 Konya Fatsa Zonguldak aşırı hız…” Arabanın içi çeşitli seslerle dolu. Tam bir TIMARHANE haline gelmişiz, ama bu arada da müzik dinlemeye çalışıyoruz…. “Ninety Nine Point Five… Capital RadioooOOooo…” “Cak Cak Cak… Cik Cik Cik…” “06 Yozgat Fatsa Bursa 75 aşırı hız..” “Şimdi Frank Sinatra…”…. Derken biz ceza vermeden Ankara’dan Bodrum Yarımadası’na ulaştık…



Yolun sonuna yaklaştığımızda Eşim Cansen Sönmez bana çok basit bir soru sordu:

“Ahmet…” dedi… “Dikkat ettim de sen Ankara’dan çıktığımızdan beri zaten 90-95 kilometre hızla geldin. Peki biz bu kadar gürültü-patırtı, Cak Cuk Cik Cik…telsiz melsiz… Bütün bu gürültü patırtıyı 756 kilometre boyunca dinlemek zorunda mıydık..? Senin kulaklarını bilmem ama benim kulaklarım….” (burada yazmaya aile terbiyem izin vermiyor.) Radar cezası vermedik ama senin bütün bu elektronik zımbırtıların seni saatte 90-95 kilometre hızla gitmen için ikaz ediyorsa… ve sen de zaten 90-95 kilometreyle gidiyorsan, bütün bunlara ne gerek var..??? Ahmet, sen madem 90-95 gidiyorsun, yine 90-95 git… Biz bütün bu gürültüyü yol boyunca çekmek zorunda mıyız..??!!??



“Sen anlamazsın” dedim. “BU BİR ELEKTRONİK SAVAŞ ve BİZ KAZANIYORUZ..”

“Peki” dedi… “Allah bütün amatör telsizcileri ıslah etsin, hepinize akıl, fikir versin…”


The Anılardan Dördüncüsü ….

Aradan yine zaman geçti, günlerden birgün, bu kez tek başıma Antalya’ya gidiyorum. Araba yine tam donanımlı. Tavanda mıknatıslı anten, sol kapıda telsiz, hoparlör, mikrofon, ön camda “Radar Detector”… Kulağım kirişte gidiyorum. Arabanın içi 72 çeşit sesle dolu. Yanımda polis frekanslarının listesi, kontrol noktalarının haritası…. Bendeniz gayet dikkatli ve 90-95 kilometre hızla yola devam ediyorum. Arada bir radar donanımlı sivil polis otolarının önünden geçerken neredeyse kafamı eğip selam vereceğim geliyor.



Derken Sivrihisar’a yaklaştım. Sivrihisar’a 18 kilometre mesafede bir kontrol istasyonu olduğu listede yazılı… Zaten yavaş gidiyorum. Sivrihisar’dan sola dönüp Afyon istikametine devam ederken ikinci bir kontrol istasyonunun önünden geçtim. Bu istasyonun orada olduğunu da biliyorum. Listede yazılı ve esasen sinyallerini 20 kilometre önceden duymaya başlamışım… Yola devam ettim.



4 dakika sonra arkamdan hızla gelen sivil polis otosu siren çalarak beni ikaz etti ve “sağa çek” dedi. “Ulan ne oluyoruz..?!” derken sağa çektim, durdum. Yanıma gelen sivil giyimli genç polis memuru gülümseyerek ehliyet, ruhsat istedi…. Verdim, bekledim.



“İyi günler Ahmet bey” dedi… “Radar Detector cihazı kullanıyorsunuz değil mi..?”

Şaşırdım… Hatta çok şaşırdım ve sordum: “Evet kullanıyorum ama nereden anladınız..?

Cevap vermedi, sivil polis otosuna doğru yürüdü, kitap gibi birşey aldı tekrar geldi.



“Ahmet bey” dedi… “Yürürlükte bulunan yasa ve yönetmeliklere göre radar sinyallerini izleyen ve uyaran elektronik cihazların Türkiye’de satılması, alınması, kullanılması kanunen yasaktır. Bakın size ilgili maddeyi gösteriyorum, lütfen kendiniz okuyun…”



Elime aldım, okudum… Aynen dediği gibi “Radar Detector” kullanmak meğer yasakmış… İyi mi..? “Peki” dedim, “şimdi ne olacak..? Ceza mı keseceksiniz..?”



“Hayır” dedi… “Size ceza kesmeyeceğim çünkü benim önümden geçerken 90 kilometre hızla ve çok kontrollu bir biçimde araba kullanıyordunuz…”



“Anlayamadım” dedim…



Gülümseyerek açıkladı: “Ahmet bey, siz benim radar kontrol alanıma girdiğinizde sizin hızınızı zaten ölçmüştüm, anormal bir durum yoktu. Sonra önümden geçtiniz, az ilerideki rampadan aşağı inerken benim görüş alanımdan çıktınız. Yaklaşık 1,5 kilometre sonra siz rampa çıkmaya başladığınızda tekrar benim görüş alanıma girdiniz. Ben de size tam arkanızdan bir adet Laser ışın gönderdim ve hızınızı tekrar ölçtüm… Yine 90 kilometreyle gidiyordunuz…”



“EEEeeeeEeeeee…????” diye sordum



“Ahmet bey, küçük bir hata yaptınız” dedi. Size arkadan Laser sinyalini gönderdiğim anda siz frene bastınız ve ben sizin stop lambalarınızın kırmızı yandığını gördüm. Halbuki siz zaten 90 kilometreyle gidiyordunuz ve rampa çıkarken FRENE BASMANIZ İÇİN HİÇBİR NEDEN YOKTU…!”



Durdum, düşündüm… Polis kardeşim haklıydı. Çok NET bir biçimde AVLANMIŞTIM.



“Tebrik ederim” dedim. “Bu yıllardan beri bir ELEKTRONİK SAVAŞ olarak devam ediyordu ve son günlere kadar hep biz kazanıyorduk. Ama bu kez siz kazandınız. Tekrar tebrik ediyorum…!” Sonra oturduk 15 dakika kadar karşılıklı elektronik konuştuk. Polis kardeşimiz bana iyi yolculuklar diledi, ben de yoluma devam ettim.



(Yolun geri kalanını giderken, “Radar Detector” cihazının arka cama yönelik duyarlı gözünü çikolata yaldızı ile kapatmayı da unutmadım J J )



The SONUÇ ….

Evet aynen böyle oldu… “Elektronik Savaş” benim için yenilgi ile sona erdi. Son 10 yıl boyunca kazanan taraf hep biz olmuştuk. Şimdi kaybettik. Bir-Bir Berabereyiz J



Sonra bu olayı uzun uzun düşündüm. Baktım ki, elektronik sistemler olsa da olmasa da ben zaten 90-95 kilometre hızla araba kullanıyorum, arabadaki bütün elektronik sistemleri söktüm.



Böylece ben ve eşim, huzur içinde yolculuk yapabilir hale geldik. Artık arabada birbirimizle konuşabiliyoruz, hatta müzik bile dinleyebiliyoruz.



“Radar Detector” kardeşimizi, üç adet küçük el telsizi karşılığında (ismi lazım değil) bir başka amatör kardeşimle takas ettim, kurtuldum.



Madem ki, kullandığım elektronik cihazlar beni her 20-30 kilometrede bir “Cak Cuk Cik Cik” diyerek ikaz ediyor ve ben radara enselenmemek için 90-95 kilometre hızla yola devam ediyorum… O zaman bütün bu gürültü patırtıya ne gerek var..??? Polis telsizlerini dinleyeceğim diye uğraşmanın anlamı ne..?



Emniyet Genel Müdürlüğü’nü tebrik ediyorum. Son yıllarda alınmış bulunan kontrol önlemlerinin hem “caydırıcı” hem de benim örneğimde görüldüğü gibi “teşvik edici” sonuçları Türkiye’de yaşanmaya başlanmış oldu.



Sevgili okuyucularım,

Siz, siz olun, araba kullanırken yasal hız limitini aşmayın. Yavaş ve kontrollu gidin (…Hız limiti 90 kilometre ise, %10 tolerans var yani 99 kilometreyi aşmayın.)



Meskun bölgelerden geçerken 50-55 kilometreye inin. Levhalara uyun.



Böylece varacağınız yere çok daha güvenli ve belki de çok daha ÇABUK varırsınız. (Neden..?) Çünkü uzun yolda 2 kere enselenseniz, zaten ceza verirken bir sürü vakit kaybedeceksiniz. Hele de birkaç kez enselenip mahkemeye filan çıkarsanız, kim bilir kaç saat kaybedeceksiniz. Üstelik bir veya daha fazla ceza vermek var….



Üstelik, çok daha güvenli olacaksınız, süratiniz azaldıkça kaza riskiniz de azalacak.

(Unutmayın, KAZA, en pahalı CEZA’dır…)



Üstelik, yakın çevremdeki birçok arkadaşım gibi ehliyetinizi kaptırmayacaksınız, Mahkemeye çıkartılmak gibi bir maceranız da olmayacak.



Üstelik hem siz daha az yorulacaksınız hem de arabanızın lastikleri, motoru, frenleri, yürüyen aksamı daha az yıpranacak.



(Ayıptır söylemesi… Yaklaşık 35 yıldan beri ehliyetim var, tek bir eksi puanım yok…! )



Yazının sonuna geldim…

Polis kardeşlerime “hayırlı nöbetler”, güleryüz, sabır ve başarılar diliyorum.

(…Sivrihisar’da beni kuş gibi “avlayan” polis kardeşimin de kulakları çınlasın.)



Yine de biz amatörlerin kafasını kızdırmasınlar… Unutmasınlar ki kullandıkları elektronik donanımları dinleyecek, anlayacak, çözecek… ve kafası kızarsa daha üst düzeyde elektronik düzeneklerle, karşı önlem alacak insanlar da var bu ülkede. J

ALINTIDIR...
 
Kardeşim çok keyifliydi teşekkürler :) ama gene de içindeki canavarı bunu okuyunca dindirebildiğini düşünmüyorum :)
 
bugun radar cezası yedim ve yeni sistem radar cihazı satın almak için araştırma yaparken bu makaleyi buldum... :D
 
bugun radar cezası yedim ve yeni sistem radar cihazı satın almak için araştırma yaparken bu makaleyi buldum... :D

aldın mı bare :) güzel fikir aslında bide gizlenirse :) nerde yedin cezayı fabrikaların ordamı yoksa beni orda 102 ile yakalamışlardı 99maksimum muş isyan ettim :)
 
Geri
Üst Alt