Hoşgeldiniz

Tüm özelliklerimizi kullanmak için şimdi bize katılın. Kayıt olduktan ve giriş yaptıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara cevaplar gönderebilir, üyelerinize itibar verebilir, kendi özel mesajlaşma sisteminizi alabilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Aynı zamanda ücretsiz stickerimizden de faydalanabilirsiniz.

bir astsubayımızın yaşadıkları.

akin

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Eyl 2009
Mesajlar
1,867
Yaş
42
BİR KOMANDO ASTSUBAYI' NIN KALEMİNDEN;
.17 Temmuz 2011 Pazar, 12:38 tarihinde Yasin Inan tarafından eklendi......ili kırsalında "dur ihtarı"na teröristlerin

ateşle karşılık vermesi sonucu çıkan çatışmada güvenliki görevlisi şehit oldu.

Ya da

......ilinde devriye görevini yerine getiren

..aracına açılan ateş sonucu..güvenlik görevlisi şehit oldu.

Ya da

......ili kırsalında teröristlerce döşenen

mayının patlaması sonucu.asker yaralandı..

Bu nasıl başlar biliyor musunuz?

Hava o kadar sıcaktır ki beyninizdeki sıvının

buharlaşıp uçtuğunu düşünürsünüz. Oluştuğu anda kuruyup giden ter damlacıklarından geriye kalan tuzlar yüzünüzün ve hatta elbisenizin her yanını kaplamıştır.

Avucunuzun içindeki ter, yüzünüzdeki gibi kolay

kurumadığı için elinizdeki tüfeğinizin metal kısmı avucunuzun içinde vıcık, vıcık oynar. Ter ile ıslanan çeliğin kokusu avucunuzun içine ve elinizi sürdüğünüz her yere siner.

Önünüzde yürüyen adamın, ayağının kuru toprakla her temas edişinde çıkan toz, ağzınızın kupkuru olmasına ve zor nefes almanıza sebep olur.

Sırt çantanızın askı kayışları yüzünden omuzlarınızı hissetmezsiniz. Kült ağrıları ancak çantayı sırtınızdan çıkardığınızda fark edersiniz.

Bastığınız her taş parçası, her çalı ve bir ayağınızın kaplayabildiği her yeryüzü parçasından çıkan sesi duyarsınız.

Yürüdüğünüz yerdeki her Ağustos böceğinin sesini, dallardaki kuşları, yüzünüzün etrafında ürkütücü devriye uçuşları yapan arıların kanat seslerini, ağzınıza ve yüzünüze ya da herhangi bir yerinizdeki küçük yaraların üzerine konmaya çalışan sineklerin vızıltılarını, ayağınızı bastığınız yerden havalanan yeşil çekirgenin küçücük cüssesine rağmen çıkardığı tok kanat sesini en ince ayrıntısına kadar duyarsınız.

Sonra, kendi teçhizatınızın ve önünüzdeki arkadaşınızın ve arkanızdaki arkadaşınızın teçhizatlarının çıkardığı düzensiz seslerin her birini ayrı ayrı duyarsınız.

Ve aynı anda önünüzdeki arkadaşınızın nefes alışlarını duyarsınız, öksürmesini ve hapşırmasını da duyarsınız.

Telsizinizden çıkan seslerin ve cızırtıların her biri ayrı ayrı katılır bu senfoniye.

Ter ve tozun birleşmesinden oluşan kaygan çamur, postalın içindeki tüm ayağınızı kaplamıştır, çoraplar önce su toplayıp sonra patlayan yerlere adeta bir deri gibi yapışmıştır.

En çok yapmak istediğiniz şey ayaklarınızı yıkayıp, çoraplarınızı değiştirmektir. Ama bu çok büyük bir lükstür o anda.

Çünkü...

Çünkü hangi çalının dibinde, hangi kayanın arkasında sizi beklediğini bilmediğiniz ihaneti arayıp bulmanız ve yok etmeniz gerekmektedir.

Bütün masumların hayatı ve huzuru size emanet diye, öğretmenler bayrak direğine asılmasın diye, kundaktaki bebekler kurşunlanmasın diye, binlerce yıllık emanete halel gelmesin diye kahpeliği ve ihaneti yok etmeniz gerekmektedir.

Çünkü bunun için bayrağın, silahın, namusun ve şerefin üzerine yemin etmişsinizdir.

Çünkü önemli olan ayağınız değil, ülkeniz, bayrağınız ve onurunuzdur.

İşte bu yüzden lükstür ayak yıkamak, çorap değiştirmek. İşte bu yüzden senfoniye dönüşmüştür bütün o düzensiz sesler güruhu.

Sonra!..

Sonra birden tüm sesler kesilir, bıçağın dalı kestiği gibi, makasın kâğıdı, pensenin bir hoparlör kablosunu kestiği gibi... Bir anda... Kuşların sesleri, arıların ve sineklerin vızıltıları, çekirgenin kanat sesleri hepsi bir anda biter.

Gözlerinizi açtığınızda önünüzdeki arkadaşınızı değil, gökyüzünü görürsünüz, yere düşmüş olduğunuzu anlamanız birkaç saniye sürer.

Tek hissettiğiniz kesif bir barut ve yanık et kokusudur, yüzünüzün toprak parçalarıyla kaplandığını fark edersiniz, temizlemek için çalışmazsınız.

Arkadaşlarınızın bağırarak koşuşturduğunu görür ama kulağınızdaki çınlama ve uğultudan seslerini duyamazsınız. Sesleri yavaş yavaş duymaya başladığınızda ayağa kalkmaya çalışırsınız ama başaramazsınız.

Yine birkaç saniye sonra arkadaşlarınızın sesleri arasında 'mayın' kelimesini ayırt eder ve kalkmaya çalıştığınızda ayağınızdaki yoğun ağrıyı fark edersiniz.

Ayağınız yoktur ama yine de ağrıdığını hissedersiniz.

Ne olduğunu anlamak için baktığınızda ise parçalanmış pantolonunuzun ve kopmuş ayağınızın farkına varırsınız. İşte her şey o anda başlar.

Avazınız çıktığı kadar bağırırsınız. Sonra, nefesiniz biter. Sonra, yeniden nefes alırsınız ve yeniden bağırmaya başlarsınız.

Sonra yine nefesiniz biter ve yeniden, yeniden

ve yine...

Yanınıza ilk gelen arkadaşınız size, 'fazla bir şey yok, sadece küçük bir

yara' gibi telkinlerde bulunur. Ama siz arkadaşınız konuşurken de, helikopterle hastaneye götürülürken de artık bir ayağınızın

olmadığını biliyorsunuzdur. Hep bir soru çınlar

kafanızın içinde 'neden ben, neden ben, neden ben ?'

Hastanede geçen aylar, tedavi ve terapilerde

geçen yıllar sonunda, dizkapağınızın on iki santim altından takılı olan ve her akşam

yatarken veya banyoya girerken çıkarıp kenara koyduğunuz takma bacak artık bir uzvunuz olmuştur.

Ama bunun önemi yoktur çünkü bu fedakârlığınız sayesinde vatan var olacaktır. Sizin bir bacağınızın ne önemi vardır ki!

Artık koşamayacak olmanızın, yazın herkes gibi

havuza, denize giremeyecek olmanızın da hiç önemi yoktur. Vatan sağ olsun yeter.

Sonra birilerinin, sizin ödediğiniz vergilerle Fransız televizyonlarında, uğruna yarım kaldığınız vatan hudutlarını hiçe sayan programlara finans sağladığını okursunuz. Aynı dillerin bundan pişmanlık duymadıklarını söylediklerini de okursunuz.

Pamuk'ları, Dink'leri, okursunuz, Bizans çocuğuyum diyenleri duyar, Ali Kemallere tanık olursunuz, 'koçlar gibi satanları' görürsünüz. .

Türk Bayraklarının yakıldığını, görürsünüz.

Başlarına çuvallar geçirilip aşağılanarak elleri arkalarından bağlanan Türk askerlerini

görürsünüz.

Bu aşağılanmaya cevap verecek tankların motor seslerini, helikopterlerin kanat seslerini, piyadelerin intikam yeminlerini duymayı beklersiniz ama duyamazsınız.

Onun yerine hainlerin cesetlerinin üstüne örtülen çaputlara 'bayrak' diyenleri görürsünüz, 'uçaklarını çek', 'valiyi çek' diyen başkanları

ve karşılarında kekeleyen riyaseti görürsünüz.

Yok, yok bu da yetmez. Askere, polise, öğretmene ateş eden, yol kesip soygun yapan, köy yakan, okul yıkan, mayın döşeyen teröristlerin sadece 'ben bir şey yapmadım' demelerinin esas kabul edilip, 'suçsuz' sıfatıyla serbest bırakıldığını görürsünüz.

Susanları, konuşması gerektiği halde susanları görürsünüz, konuşanlar her konuştuğunda, kekeleyenler her kekelediğinde ve susanlar her

sustuğunda siz yeniden vurulursunuz, yeniden ölürsünüz her defasında.

Gövdenizden o toprağa akan kan, bu defa içinize akar, inandıklarınıza, uğrunda savaşarak kendi kanınızı akıtmak pahasına tertemiz tuttuğunuz değerlerinize akar.

Sizin kaya arkalarında, çalı diplerinde aradığınız ihanet gelir aklınıza,o mayınları yerleştiren eller gelir. Sorgulamaya başlarsınız:

'Biz bu ihaneti doğru yerde mi aradık, kuyruğunda dolaştığımız yılanın başı,hep

gözümüzün önünde miydi yoksa?'diye sorarsınız kendinize.

Onlara verilen maaş'ın sizin vergilerinizden ödendiğini, içinize sindiremezsiniz, uykularınız kaçar, neden bu vatanı sizin kadar sevmediklerini düşünürsünüz.

Bu vatan onların da vatanı değil mi?

Onlar da, tıpkı benim gibi namusun ve şerefin üstüne yemin etmedi mi? diye sorarsınız kendi kendinize.

Sinirlenirsiniz, üzülürsünüz, on beş yaşında bir askeri okul öğrencisi iken her adımda söylediğiniz, beyninize ve yüreğinize nakşettiğiniz sözler gelir aklınıza': VATAN,

SANA CANIM FEDA'

Geri kalan tüm hayatınızın ilk beş dakikası, böyle başlayacak işte ve hayatınız böyle devam edecektir. Son nefesinize kadar savaşacaksınız ihanetle, her şeye ve herkese rağmen, bu yolda ölene ya da bu ihaneti bitirene kadar.

Siz diyorum, çünkü bu vatan için bedel ödeyen insanların neler yaşadığını, neler hissettiğini, size rağmen ve sizin için neler yaptıklarını, neler yapabileceklerini bilin istiyorum. Okuduğunuz ya da televizyonda duyduğunuzdan daha fazladır

yaşananlar.

Yani aslında gazetelerin iç sayfalarındaki, minicik karelerde okuduğunuz; '...ili kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu, bir güvenlik görevlisi yaralandı!' haberi aslında o kadar da kısa değildir.

Sizin, daha okuduğunuz gazetenin arka sayfasına geçerken unuttuğunuz, falanca mankenin otel odası maceralarına, ya da uyuşturucu komasından ölen oğluna 'şehit' deyip Türk bayrağı örten kadının haberine ayırdığınızdan daha uzun zaman ayırmadığınız bu küçük haber, birileri için bir ömür boyu sürecek ve asla unutulmayacaktır.

Ve siz unuttuktan sonra da başka birileri, 'ne için?' dendiğinde 'vatan için' diyecekleri fedakârlıklarını size rağmen yapmaya devam edeceklerdir.

Sizin uyuşmuşluğunuza, duyarsızlığınıza rağmen,

sizin rahatlığınıza, sizin vicdanlarınıza rağmen bu kahramanca fedakârlıklar ve bu ilk beş dakikalar yaşanmaya devam edecektir.

Asla unutmayınız başınızın üstündeki egemenlik örtüsünün payandası kopan bacaklar, bedeli ise size rağmen bu vatan için akan kanlar, feda

edilen canlar, sıcak yuvalarını, babalarının

yüzlerini unutan küçücük çocuklarını düşünmeden vakfedilen hayatlardır.

Ne kadarını anlayabilirsiniz veya anlamak sizin umurunuzda mı bilmiyorum, ama birileri bunları yaşadı, birileri hala yaşıyor ve emin olun yaşlı dünya döndükçe, Türk vatanı ve Türk Bayrağı için birileri daha tüm bunları yaşayacak.

Gördüğünüz gibi size bir hayli uzak bir yaşam biçimi bu. Masalarda oturup 'aydınca' sohbetler etmeye hiç benzemiyor değil mi?

Bir an için bile olsa kendinizi onların yerine koyasınız diye 'siz' diyerek yazdım, sizin onlardan biri olamayacağınızı biliyorum.

'Siz' kim misiniz?

Siz kendinizi çok iyi biliyorsunuz!

Biz de, biz de sizi çok iyi biliyoruz.

'Siz' de bilin ki biz asla unutmayacağız.

'VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN'

VATAN SİZE MİNETTARDIR...

Alıntıdır..
 
Bu anlatılanları iç güvenlik bölgesinde araziye çıkanlar çok daha rahat anlar sanırım. ben bile yapılanlara bu kadar isyan ederken, rahatsız olurken bu vatan uğruna şehit vermişlerin, gazilerin, arkadaşlarının yaralandıklarını can verdiklerini gözleri ile görenlerin halini düşünümiyorum bile. bu olumsuzlukların yaşanmasında payı olanlarda benim gram hakkım varsa helal etmiyorum...

Allah vatanımıza ordumuza selamet, sabır, kuvvet versin ama maalesef bu günlerden daha iyi olabileceğimize de artık inancım kalmadı..
 
evet tüyleri ürperten bir anlatım ve bir o kadarda gerçek bir durum.aynı şeyleri bir çok defalar yaşamama rağmen yine kanımın son damlasına kadar aynılarını yaparım.
HER ŞEY VATAN İÇİN..
 
çok güzel bir paylaşım,yaşanılan zorlukları birinci ağızdan anlatan harika bir yazı..teşekkürler..
 
Elbette bir hiç uğruna değil yaşananlar ve elbette her Türk genci vatanı için canını verir ama yaşananları rant olarak kullananlar ve tükenmesini istemeyen bir azınlık var bu ülkede belkide her ülkede.... peki akan kanlar şehit olan binlerce bu vatan evladı onuruyla savaşan pusuda şehit olan analarının kuzuları babalarının aslanları Mehmetçikler bu vatanın kimliğini taşıyan sözde TC vatandaşı sözde Türk olup doğudaki her olayı rant olarak kullanan ve bundan çıkar sağlayan şerefsizlerle ve onların timsah gözyaşı döken yardakçılarıyla kör ve nankör bi savaşta şehit düşmek mi doğru olan??? biz içimizdeki pisliklerden arınmaya çalışırken verilen binlerce şehit için bunun hesabını öteki tarafta Rabbime nasıl verecekler bilmiyorum..... zehir zıkkım olsun boğazlarındaki her lokma.... Rabbim cezalarını versin inşallah.... Bu terör olaylarını başlatana da içinde olanlara da bu vatanı satmaya çalışanlara da Lanet olsun........
VATAN SAĞOLSUN.....
 
Allah askerlımıze guc kuvvet versin ve yardımcısı olsun
 
ABİ resmen astsubayın yazdıklarını yasayarak okudum tühlerim diken diken oldu walla
 
Geri
Üst Alt